top of page

Bavyera'nın Başkenti Münih'de Brauhaus Turuna Çıkalım

Bu sene zar zor aldığımız Schengen vizesinde ufak bir tur yapmak istedik. Mart ayı sonunda çıktığımız tatilin ilk adresi Bavyera'nın başkenti Munih oldu. Lager biraya doyalım istedik biraz. Yazının sonuna da göreceksiniz ki, lager biraya doyduk. Münih lager bira sevdiriyor :)

Öncelikle biraz Münih'i nasıl bulduğumuzdan bahsedeyim. Daha önce Berlin'e gitmiştim. Berlin'i de beğenmiştim ama metropol bir şehir olduğunu belli etmişti. Düzenliydi, temizdi, ama biraz da kaos vardı açıkçası.

Münih öyle mi ? Tertemiz sokaklar, Hauptbahnhof hariç sakin bir şehir, harika toplu taşıma sistemi, bakımlı binalar, bol bol bira bahçeleri ve birbirinden güzel Brauhaus'lar. Gerçekten bayıldık.

Yukarıdaki Google Maps görüntüsünde de göreceğiniz üzere harita üzerinde gezmeyi planladığımız bolca yer var.



Şimdi bu yazının devamında sizi Munih gezimizde gittiğimiz ve bol fotoğrafla anlatmaya çalıştığımız Brauhaus ve bira bahçeleri bekliyor. Evet, pub değil. Klasik Bavyera restoranı. Kraft bira yok, Bavyera kültürünün dibine vurduk.

Liste şu şekilde;

*Augustiner-Keller

*Hofbräuhaus am Platzl

*Ayinger Am Platz

*Weisses Bräuhaus im Tal

*Kiosk Isarwah

*Tegernseer Tal - Bräuhaus

*Viktualienmarkt

*Paulaner am Nockherberg

*SeeHaus im Englischen Garten

*Zum Franziskaner

*HopDog


Augustiner-Keller

Augustiner-Bräu’nün uzun ve zengin tarihi, Alman bira kültürünün önemli bir parçasını oluşturuyor. Dünyanın en eski bağımsız bira evlerinden biri olarak kabul edilen Augustiner, 1328 yılında kurulmuş. Munih'de bir çok brauhaus'u bulunuyor. Biz yakın zamanda Munih'e gitmiş olan bira sever bir arkadaşımızın önerisiyle Augustiner Keller'i tercih ettik. Burası 1812'de kurulan ve Munih'in tarihi bir parçası haline gelmiş bir yer. Bira bahçesi ve restorant bölümü, geleneksel Bavyera mimarisini yansıtacak şekilde dekore edilmiş. Bahçeli bir alan olmasından ötürü Oktoberfest zamanlarında da çok sık tercih ediliyormuş.

Akşam saatinde gittiğimiz için ilk başta rezervasyon sordular ancak iki kişi olunca içeri kısımda kendimize bir yer bulduk. Garsonlarla iletişim kurmak bazen kolay bazen zordu ama gerçekten o kadar yoğunluk vardı ki yine iyi iş çıkardılar.

İlk anda, biraya susamış çift olarak direkt 1 Litre Helles istedik. :)



Felaket acıkmıştık ve klasik bir Bavyera restoranına geldiysek elbette klasik Bavyera yemeklerini söyledik. Ben sosise gömülmeye yemin etmiş biri olarak Nürnberger Sausages söyledim :)



Biraz daha bira içip, ortamın, gelen insanların keyiflerine ortak olup keyifli ve lezzetli yemekler yemiş çift olarak yorgunluk atmak için otelin yolunu tuttuk.

Mekandan peşi sıra fotoğraflar aşağıdadır.


Hofbräuhaus am Platzl


Gelelim bir başka tarihi bira evine. Siz onu bardaklarda HB kısaltması şeklinde görürsünüz, tam adı Hofbrauhaus'dur.

Hofbräuhaus, Almanya'nın Münih şehrinde bulunan ve dünyaca ünlü tarihi bir bira evidir. 1589 yılında Bavyera Dükü Wilhelm V tarafından kurulan Hofbräuhaus, başlangıçta sadece saray için bira üretmek amacıyla inşa edilmiş. Ancak zamanla halka açılmış ve büyük bir popülarite kazanmıştır. Hofbräuhaus, Bavyera kültürünün önemli bir parçası ve geleneksel Bavyera biraları ile ünlüdür. Ayrıca, Oktoberfest gibi büyük festivallerde önemli bir rol oynar.



Merkezdeki ünlü brauhaus'a gittik. Burası 1897-98 yılları arasında yeniden inşa edilmiş. Munih'in kalbinde olmasından dolayı da genel olarak turist akınına uğrayan bir yer. Eğer büyük bir masaya oturduysanız ki genelde büyük masalar vardır, başkalarıyla aynı masayı paylaşabiliyorsunuz. Sonuçta herkes kendi eğlencesinde kimse kimseye salça olmuyor.

Tabi ki oturduğumuzda direkt olarak misss gibi bir helles söyledik.

Tokuşturmayı da ihmal etmedik :)


Burada yemek tercihim yine sosis çeşitleri oldu. Şu lahana turşusu efsane bir şeymiş ya üstelik doyurucu da. Sadece sosisle doymak zor. Tabi bir oturuşta 2 litre bira içmek de mideyi şişirdiği için doyma hissi veriyor.


Ayinger Am Platz

Hofbräuhaus'da keyifli 1-2 saat geçirdikten sonra rotamızı hemen karşısındaki Ayinger'e çevirdik. Burada amacımız çok vakit geçirmek değil, ama burada da Helles içebilmekti. Hava biraz ısındığı için dışarıda oturmayı tercih ettik.

Ancak burasının içerisi de çok güzel dekore edilmiş. HB ve Augustiner Keller'e kıyasla bar ve muslukların olduğu kısım modern bir şekilde tasarlanmış. İçerisi çok bakımlı. Ahşap masalar yep yeni, duvarlarda fotoğraflar ışıklandırmalar bardakların dizilimi vs. Harika bir yer yapmışlar





Weisses Bräuhaus im Tal

Buğday biralarından bildiğimiz Schneider'in brauhaus'u burası. Klasik bir Alman Brauhaus görünümünde, tarz olarak biraz daha retro ama Augustiner ya da Hofbrrauhaus kadar eski değil. Biz gittiğimizde bar kısmı tadilattaydı. Bu sebeple her Schneider birası yoktu. Örneğin benim hayalim fıçıdan Tap5 içmekti. Türkiye'de olduğu zamanlar buğday birası sevmememe rağmen şerbetçiotu zenginliği sebebiyle bu biraya bayılıyordum. Ama yoktu.

Onun yerine doppelbock stilindeki Aventinus Tap6 içtim. Kolay içimli Helles biralar sonrası bu birayı içmek biraz zorladı ama taze karemelize ve iç ısıtan alkolü ile de farklı bir deneyim oldu. Kardelen, Schneider'in kardeş brewery'sinin Helles birasını içti.



Kiosk Isarwah

Biraz da dışarlarda, parklarda sürtüp içtiğimiz biralar gelsin. Su da bir içki olabilir :)

Bu arada burası Frühlingsanlagen parkda Kiosk Isarwahn diye bir büfeden. Burası Munih yerlileri arasında (lokalleri :p) popüler bir yer. Wittelsbacherbrücke'in kenarına konumlanmış, Bavyera biraları ve az da olsa oturma yeri olan genel olarak da insanların ayakta içtiği muhabbet ettiği, iş çıkışı buluştuğu ayak üstü bir yerdi. Google Maps'de çok iyi fotoğraflar çekmişler. Fikriniz olması açısından google maps linkini aşağı bırakıyorum.



Tegernseer Tal - Bräuhaus


Münih'de ikinci günümüzün son brauhaus'u burasıydı. Saat 22.00'ye yaklaşıyordu ve Kardelen, Türkiye saatine göre 31. yaşına basacaktı. 31. yaşına Helles bira içerek giren Kardelen hanımın yaş gününü bu blog yazısıyla tekrar kutlamak isterim :) Nice güzel gezmelere ve nice güzel yaşlarına sevgilim.


Viktualienmarkt


Burası Münih'in merkezinde yer alan ünlü bir pazar yeri ve şehrin en önemli turistik noktalarından biri. 1807 yılında Kral 1. Maximilian tarafından kurulmuş. Viktualien ismi Latince'de "gıda maddeleri" anlamına geliyormuş. 22.000 metrekarelik alanda yaklaşık 140 tezgah ve dükkan var. Burası canlı atmosfer, renkli tezgahlar, taze eve götürmelik ürünler ve yemek yeme alanlarına sahip. Bu kadar kalabalık ve yoğun bir alanın, aynı zamanda bir o kadar düzenli olması çok hoşumuza gitmişti. Pek tabi asıl ilgi odağımız, Bavyera sosislerinin satıldığı tezgahlar ve elbette pazarın ortasında yer alan büyük bir bira bahçesi oldu. Büyük kestane ağaçlarının gölgesinde geniş oturma alanlarıyla Türkiye'de hayalini kurduğum bir bahçesi.



Hofbrau, Augustiner ve Paulaner gibi biralarının verildiği bira bahçesi burası. Geleneksel Bavyera yemekleri de servis ediliyor. Kendi yemeğinizi de getirebiliyorsunuz. Aileler, çocuklar, turistler ve yerli halkın iç içe olduğu bir yerden bahsediyorum. Özellikle turistler gündüz vakti burada vakit geçirmek isteyebilirler. Akşamları ise brauhaus'lar var zaten.

Masalar paylaşımlı. Biz şans eseri bir yer bulduk ve hemen oturduk. Bu kadar insanın güzel vakit geçirip bira içmesi bizi çok mutlu etti.


Paulaner am Nockherberg


Munih'de bulunduğumuz tarih, yazının Tegernseer Tal - Bräuhaus bölümünde de belirttiğim üzere Kardelen'in doğum günüydü. Yani 26 Mart. Biz de doğum günü için daha şık ama yine Bavyera kültürünün yaşatıldığı bir restorana gittik. Paulaner'in şehrin çok az dışında ama toplu taşıma ile gitmesi çok kolay restorantına gittik.

Hem bar hem de masa bölümleri çok şık ve modern dekore edilmişti. Biz gitmeden önce sitesinden rezervasyon yaptık çünkü tercih edilen bir yer olduğunu biliyorduk. İşimizi şansa bırakmak istemedik.


Klasik tercihler yapmaya çalıştık. Bira olarak içtiğimiz stili tam olarak anlayamadık ilkbaşta. Menüde yazan Untappd'de yoktu, ayrıca menüde stil de tam olarak belirtilmemişti. Ama biraz araştırdıktan sonra bu biranın sanırım filtre edilmemiş Helles olduğuna kanaat getirdik. Filtre edilmediği için de klasik bir Helles'e göre biraz maya da işin içine girmişti. Güzeldi lezzetliydi. Yemekler de yine bir o kadar lezzetliydi.



Bardaktaki Paulaner Salvator. Fıçıda bulmuşken kaçırmayalım dedik Atatürk'ün en sevdiği bira stilini :)


SeeHaus im Englischen Garten


Münih'in brauhaus'ları kadar bira bahçeleri de çok güzel ve meşhur demiştim. Münih demek park demek, doğa demek. Bunu gittiğimizde hissettik ve gördük. Rotamız bu sefer şehrin en büyük ve en ünlü parklarından birine yöneldi. "İngiliz Bahçesi"

Bu park, tasarım olarak klasik bir İngiliz parkı olarak hayal edildiği için bu ismi almış. Tarihi 1789 yılına kadar dayanıyormuş. Yüzölçümü olarak Hyde Park ya da Central Park'dan daha büyükmüş. Biz biraz Çin kulesi taraflarına falan bakındık, güzel fotoğraflar çekildik. Çin Kulesi'nde de bir bira bahçesi vardı ancak Google Maps'de gördüğümüz kadarıyla SeeHaus çok daha güzeldi. Göletin kenarına yapılmış, huzurlu, ağaçlar ve yeşillikler içinde, ailelerin, turistlerin, arkadaşların, sevgililierin ve ev hanımlarının arkadaşlarıyla çocuklarıyla gelip bira içtiği patates ve sosis yediği bir yerdi. Evet bu örnekleri gördük :)


Çok keyifli vakit geçirmiştik burada. Self servis şeklinde bir sistemleri vardı.



Zum Franziskaner

Akşam saatlerinde merkeze döndüğümüzde aslında saat daha 21.00 falan olmasından dolayı listemizdeki yerlere gitme çabamızı sürdürdük. Ancak Münih'de maalesef klasik bir Avrupa şehri olarak akşam saatlerinde hayat biraz duruyor. Yine de bir görelim istedik bu tarihi markanın brauhaus'unu. Diğer gittiğimiz brauhaus'ların aksine daha suni ve metalik geldi burası. en azından giriş kısmı. Yani daha halk tipi değil de daha lüks restorana kaçan bir yer olarak geldi gözümüze. Ama sonra üzerine başka dostlarla konuştuğumuzda meğer arka bölümünün daha güzel olduğu söylendi. Belki yolumuz bir daha Munih'e düşerse burayı daha iyi değerlendirebiliriz.


HopDog


Evet, gelelim Münih gezimizde bahsedeceğim son mekana. Dikkat ederseniz, yaznın başında da belirttiğim gibi asla farklı stil bir bira aramadık. Çünkü aslında Bavyera kültürü, Helles, Dunkel stili biraları, yemekleri bizim için yeterince farklı ve keyifli "stiller"di.

Buraya özel olarak gitmedik ancak Englischen Garden'in altında kalan bir başka park "Frühlingsanlagen" e gittiğimizde, burada yeterince vakit geçirdiğimizde yakınlardaki kraft bira barlarına bir bakmak istedik yine de. Asıl niyetlendiğimiz yer olan True Brew Brewing Co. o gün kaplıydı. Bizde oraya yakın olan HopDog'a gittik.



Yalnız burası da genel olarak Alman bira stillerini yansıtıyordu. Sadece geleneksel büyük üreticiler değil, kraft markaların ürettikleri Alman stiller vardı. Ancak buraya kadar gelmişken ve fıçıda NEIPA görmüşken ben NEIPA, Kardelen de Kellerbier denedi.


Münih brauhaus ve bira rehberini burada sonlandırıyorum. Çok güzel vakit geçirdik. Çok yere gittik. Aklımız hala gidemediklerimizde. Onlar da bir dahakine artık. Umarım bir daha ki sefer Oktoberfest zamanı gideriz.


2025 Oktoberfest. 777 aldım kabul ettim.



Nice hikayelerde görüşmek dileğiyle.





Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page